Mahvolmuş Kedi Kral #3

Devam Hikayesi

Mahvolmuş Kedi Kral #3

Misafirperverlik

 

 

  Alelacele odadan çıktım. Başıma ne geleceğini bilmiyordum. Merdivenlerden aşağıya hızlıca sarkıp çıkış kapısına ulaştım. Fakat kapıyı açamıyordum. Farklı yollar denemeye başladım. Pencereler, diğer odaların kapıları; her şeyi denemiştim ama hiçbiri açılmıyordu. Evin içinde adım sesleri yankılanmaya başlamıştı. Ses gitgide yükseliyordu. Bana doğru geldiği aşikardı. Hemen odalardan birine girip saklanmaya koyuldum. Adım sesleri kapının önünden geçip gitmişti.

  Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. Bu sırada bir şey dikkatimi çekti. Bu odayı daha önce hiç görmemiştim. Kinayesiz bir şekilde anlatacak olsaydım olağanüstüydü. Burada ülkemdeki çoğu eşyayı görebiliyordum. Bunun dışında daha önce görmediğim bir sürü şey* vardı (Bir çoğunun farklı galaksilerden olduğunu tahmin ediyorum). Fakat bu şaşırma yerini hızlıca soru işaretlerine bıraktı. Neden bunca eşya buradaydı. Ayrıca neden bu evde benim ülkemden eşyalar mevcuttu. Belki bir ipucu bulma umuduyla karıştırmaya başladım. Gülmekten kendimi alıkoyamadım açıkçası. Evet çok fazla eşya vardı ama sanki işlevsiz gibilerdi. Özellikle benim ülkemden olduğunu düşündüğüm eşyaların neredeyse hepsi birer oyuncaktı. Diğerlerine ise anlam vermek zordu. Üzerinde okuyamadığım yazılar olan tılsıma benzeyen bir kolye, boyutlar arasında nefes almamızı kolaylaştıran makineye benzer bir alet, ne olduğunu bilmediğim ama silah olduğunu tahmin ettiğim demirden aletler ve daha nicesi. İncelemek için elime aldığımda tasarımı çok ilgimi çekmişti bu silahvari şeyin. Fakat bir hata yaptım ve elimden düşürdüm. O an sesi tüm odada yankılandı. Kapı kapalı olduğundan duymadığını varsaydım ama yanıldım.

  Adımlar tekrar olduğum yere geri gelmişti. Odanın önünde durdu. Kapı yavaşça açıldı. Bense çoktan kuytu bir köşeye saklanmıştım. İçeriye yavaşça girmişti. Yüzünde anımsadığım bir gülüş vardı ama bundan emin değildim. Sağa sola bakındı. Başını benim olduğum yere doğru çevirince hafifçe gülümsedi. İçim çekildi istemsizce ve kıpırdamış bulundum. Beni fark etmişti çoktan. Bana doğru yaklaştı. Eliyle oradan çıkmam için işaret etti. Tereddüt ederek yalpalayan hareketler ile ve ona çok yaklaşmayacak mesafede durarak oradan çıktım. Görünüşü yetişkin birini andırdığı kesindi. Duştayken çok fazla gözlemleme fırsatım olmamıştı fakat hatları çok keskindi. En dikkatimi çeken şey iki tane köpek dişinin dudağının kenarlarından sarkmasıydı. Bu ne anlama geliyordu ki. Kırmızı bir giysi giymişti. Kısa kolları olan bu giysinin içinde sanki ülkemizde yapılan şenliklerdeki kraliçelere benziyordu. Elbette inanılmaz güzeldi ve bu güzelliğe tutulmamak çok zordu. Daha önce banyoda gördüğüm kolyeyi de takmıştı. Yumuşak bir sesle bana adımı sordu. O anın telaşı ile adımı söyleyememiştim bile. Biraz bekledi ve tekrar sordu. Kekeleyerek Neko diyebildim.
  -Neko ha? Güzel bir isimmiş. Benimkini sormayacak mısın?

  -Bana zarar vermeyeceksin değil mi? Öylece odaya daldığım için özür dilerim?

  -HAHAHA. Yok asla. Sen benim kıymetli misafirimsin. 

  -Kapılar ve pencereler neden açılmıyor peki?

  -Küçük bir önlem diyelim, onca zamandan sonra seni buldum. Bir süre bırakmaya hiç niyetim yok. Bu arada kendimi taktim edeyim. Ben Elanora Yin Ayris. Tanıştığımıza sevindim.

  -Ben de, sanırım…

  -Tüm gün orada mı duracaksın? Karnın aç olmalı. Hadi gel bir şeyler yiyelim.

  Bu sözleri duyduğumda kapıdan çıkmak üzereydi. Neler oluyordu, kimdi bu kadın? Neden beni kabul etti ve neden şu an ağırlıyor beni? Kafamın içinde bunları düşünürken salona geri dönmüştüm. O ise mutfakta bir şeyler ile uğraşıyordu.

  -Yemeği hazırlayasıya kadar bir duş al. Köşeye kıyafet hazırladım, onları giyersin.

  Öyle dediğinde yeni fark etmiştim. O kadar olaydan sonra yine kirlenmiştim ve leş gibi görünüyordum. Dediğini kendimin bile şaşırdığı bir uysallıkla yaptım ve banyonun yolunu tuttum. Kapının önünde de kıyafetleri bırakmıştı. Hala çok fazla çekincem ve soru işaretleri vardı. Ama başım yorgunluktan düşünecek vaziyette değildi. Şimdilik önüme sunulan bu fırsatı değerlendirip sonra bunları yeniden ele almaktı. Duş beni kendime getirmişti. Kıyafetler ise başka bir soruydu. Giydiğimde pek rahat edemediğimi fark ettim. Fazla fırfırlıydı. Bana göre değildi açıkçası ama fazla da seçeneğim olmadığını düşünerek çok kurcalamadım. Mutfağa vardığımda gerçekten de güzel bir masa vardı. Adlarını bile bilmediğim bir sürü yemek yapmıştı.

  Şimdilerde düşünüyorum da yediğim en güzel yemek onun yemekleriydi. Bir köfte yapardı ama parmaklarınızı yersiniz. Neyse konudan sapmayalım.

  Karnımı iyice doyurmuştum. Açlıktan “Bu yemekler acaba zehirli midir?” sorusunu bile soramamıştım kafamda.
   
  -İyice dinlen yarın seninle bir sürü işimiz var.-

  -İş?

  -Evet, önemli işler. Canavar yakalamak falan.

  -Dur bir dakika, ne? Burada da mı canavarlar var?

  -Hem de bir sürü ve sana tam olarak kendimden bahsetmedim. Ben bir vampirim. Kan emerek hayatta kalan bir tür canavar. Fakat ben kendimi tanımlamak isteseydim harika bir insan olarak tanımlardım.

  -"Öyle olduğunuza ne şüphe” derken içindeki kibri hissetmedim değil.

  -Değil mi? Vampir olmama rağmen bir tek insanı dahi öldürmedim, aksine onlara yardım ediyorum.

  -Elanora Hanım bir şey sormak istiyorum, kaç yaşındasınız acaba?

  -16 yaşındayım.

  Benle aynı yaşta ama nasıl bu kadar büyük gösterebilir ki? Burada zaman kavramı farklı mı acaba? Ya da vampirlere özgü bir şeydir. Bunu daha sonra öğrenmem gerek.

  -Peki size nasıl seslenmeliyim?

  - Yin desen olur. Ben de sana Neko diyeceğim.

  -Siz nasıl isterseniz.

  Bunu dedikten sonra bana yatağımı gösterdi. İyi bir uykuya hasret kalmıştım açıkçası. Yarının bana ne getireceğini bilmiyordum ama fazla düşünmemeye başladım. En azından yediğim yemeğin karşılığını vermem gerekiyordu. Yatağa girer girmez uykuya dalmış oldum ve yarını iple çekmeye başladım.

Files